Kentsel Dönüşüm Sorunu Hakkında - A.
Müfit BAYRAM
Eylül 2006
Eylül 2006
Kentsel Dönüşüm
Nedir?
“Kentsel
Dönüşüm” kavramı, günümüzde kent planlamasının en önemli konusu haline
getirildi. TOKİ ve büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere bir çok belediye
şu veya bu ölçekte, gecekondu alanlarının iyileştirilmesinden başlayıp,
uluslararası sermayenin ve gayrimenkul yatırım ortaklıklarının dahi ilgisini
çeken büyük projelere kadar uzanan bir yelpazede projeler hazırlıyor. AB, Dünya
Bankası ve uluslararası kredi kuruluşları ile bankacılık sistemi bu projelerin
finansmanına yönelik girişimlerde bulunmaktadırlar.
Her
ölçekte gündeme getirilen “Kentsel Dönüşüm Projeleri”nin ortak özellikleri
nedir diye bakıldığında; yeni bir sosyal ve ekonomik ilişki sistematiği
öngörmeleri, uzun vadeli makro planlardan (nazım planlardan) bağımsız olarak
düşünülmeleri, deprem tehlikesi de bahane edilerek iyileştirmeyi değil, yıkıp
yeniden yapmayı esas almaları ve bütün bunları ekonomik olarak yapılabilir
kılmak için kentsel rantı artırmaya ve artan bu rantın yeniden paylaşımının
örgütlenmesine yönelik olmalarıdır.
Bilindiği
gibi bugün kullanıldığı anlamda “Kentsel Dönüşüm” kavramı; neo-liberalizm,
küreselleşme ve dünya kenti kavramlarının, kavram olmaktan çıkıp gerçekliğe
dönüşmelerinde kullanılan en temel araçlardan biri olmuştur. Bu çerçevede,
“Kentsel Dönüşüm” kavramına, kavram saptırılarak “Kentsel Yenileme” kavramından
daha geniş bir içerik yüklenmekte, daha önce yapılaşmamış (ilk kez yapılaşmaya
açılan) alanlar dahi bu kapsamda anılmaktadır.
Bilinmesi
gereken, “Kentsel Dönüşüm Projeleri”nin dar gelirli kesimlerin konut sorununun
çözümüne yönelik atılmış bir adım olmadığıdır. Bu kavram altında gündeme
getirilen tüm projelerin ortak özelliği, ister konut isterse ticaret alanı
olsun orta ve üst gelir gurubuna yönelik olmalarıdır.
Özal
dönemi ile ülkemizde kendini göstermeye başlayan kenti rant projeleri ile
dönüştürme anlayışının ilk örnekleri, Bedrettin DALAN döneminde Gökkafes,
Tarlabaşı Bulvarı, Park Otel gibi ciddiyetsiz girişimlerle ortaya çıkmıştır.
“Kentsel
Dönüşüm” konusunda ülkemizde ortaya çıkan ilk ciddi örnekler ise 1980’lerin
ikinci yarısında Ankara‘da şekillenmeye başlamış, Üst Ölçek planlama
kararlarına uygun olarak Ulus Tarihi Kent Merkezi Yarışması yapılmış, bu
projenin tamamlayıcısı ve Nazım Plana göre Merkezi İş Alanının 1. Aşaması
olarak düşünülen Ankara Uluslararası Ticaret Merkezi Projesi’ne bu dönemde
başlanılmıştır.
Kentsel
dönüşüm kavramı ve kentin projelerle dönüştürülmesi fikri, 1989 yılında göreve
gelen Murat KARAYALÇIN tarafından da benimsenmiştir. Merkezde dönüşümü ön gören
projelerde ilerleme sağlanamazken, Dikmen ve Portakal Çiçeği Vadisi projeleri
yeni dönüşüm projeleri olarak kamuoyuna sunulmuştur. Bu projeler o dönemde
dünyadaki eğilimlere ve neo-liberal anlayışa uygun olarak, kamu ve özel
girişimin işbirliği öngören bir şekilde “Proje Demokrasisi” adı altında
piyasaya sunulmuştur.
Nitekim,
1994 yılında belediye yönetimine gelen Melih GÖKÇEK konut projelerini, rant
amacını daha da belirginleştirerek devam ettirirken, kent merkezine yönelik
projeleri gündeme getirmekten önemle kaçınmış, kentin gelişmesini nazım plan
değil, rant talepleri yönlendirirmiş, kentin bütünlüğü ve ulaşım sistemi yok
edilmiştir. Günümüzde mantar gibi ortaya çıkan büyük ulaşım, park ve lüks konut
projeleri bu anlayışın ve örgütlenme biçiminin devamı niteliğindedir ve
toplumun konut sorununun çözümü amacıyla herhangi bir ilişkisi yoktur. Amacı
dar gelirli toplum kesimlerinin konut sorununa katkıda bulunmak olan
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi dahi, bu amacını ikinci plana atmış, üst gelir
gurubuna yönelik “prestij” projelerine ve tema parkları yapımı işine
yoğunlaşmıştır.
Bu
projeler gerçekte dönüşüm projeleri değildir. Bir kentsel alandaki kullanım
biçimini değiştirmeyen, aynı kullanımla yenilenmesini veya rehabilite
edilmesini öngören bu projelerin “Kentsel İyileştirme” veya “Kentsel Yenileme”
projeleri olarak isimlendirilmeleri gerekirken, “Kentsel Dönüşüm Projeleri”
olarak adlandırılmalarının nedeni, projelerin içinde saklı olan “bir kesime” rant
sağlama amacının, dönüşüm kelimesinin içinde yatan popüler ve olumlu ideolojik
anlamın ardında saklanılmak istenilmesinden kaynaklanmaktadır. Bir gecekondu
alanının çok katlı konut alanı haline getirilmesinin dönüşümle bir ilişkisi
bulunmamaktadır, yapılan rantın artırılması ve yeniden paylaştırılması yoluyla
yenilenmenin sağlanmasıdır.
Bazı
alanlarda hızla gerçekleşen, bazı alanlarda ise halen potansiyel olarak
bekleyen bu rant, kentlerin ekonomik güç dağılımı haritalarının değişmesine yol
açmış, gecekonduda oturan ve bir sürü ekonomik ve sosyal sorunla boğuşan
vatandaşa kent, bu koşullardan kurtuluş yolu olarak yağmalanacak bir alan
olarak gösterilmiş, yağmanın siyasi destekçileri haline getirilmişlerdir. Bu
noktadan sonra kentsel yağma geniş kesimler açısından (benim memurum işini
bilir anlayışıyla memurun dejenere edilmek istenilmesi gibi) meşrulaştırılmış,
bazı siyasiler oy isterken kendilerinin de kaçak yapı yapmış olmalarıyla övünür
duruma gelmiştir.
Daha
önce kentin orta sınıfını oluşturan, eğitim düzeyi ortalamanın üstünde olan ve
kentli davranış biçimini içselleştirmiş, ağırlıklı olarak ücretli kesim, hayat
boyu çalışmaları sonucunda sağladıkları birikimleri ile, kente yeni gelen ve
gecekondu yaparak, barınma sorununu çözmek zorunda kalan kesimlerden, başlarını
sokacak ev satın almak durumunda kalmış, ücretli kesimlerden bu kesime kaynak
transferi sağlanmıştır.
Önümüzdeki
dönemde, bir süre için yağmadan pay verilmiş olan gecekonducunun da, bu yeni
dalga dönüşümün mağdurları olacağı açıktır. Nitekim yeni yapılan kentsel
dönüşüm projeleri gecekonducuyu dışlamakta, yaratılan rantın paylaşımını
gecekonducu ve küçük yap-satcı aleyhine, büyük sermaye lehine yeniden
oluşturmaktadır. Dikmen Vadisi’nin yeni etapları, Ankara-Şentepe,
İstanbul-Kartal Projeleri, 902 parsel için öngörülen sözde dönüşüm çalışmaları
bu anlayışın her gün yenilerini duyduğumuz sıradan örnekleridir.
Günümüzde
rantın talipleri değişmiştir. Gecekondu halkı dönüşüm projeleri ile neyin
dönüştüğünü pek yakında anlayacak, dönüşüm projeleri sonucunda yeniden yapılan
konutlarda oturamayacak, kentin daha az rantlı kesimlerine sürülecektir.
İstanbul-Kartal’da Kentsel Dönüşüm adı altında ve 25 bin YTL karşılığında
insanların evleri ellerinden alınıyor. Ya bu parayı al git yada peşinata sayalım
kalan kısmı öde deniyor. Sulukule halkı, İstsnbulun çok sesli kültürel yapısı
içindeki önemi hiçe sayılarak, tamamen siyasi-ideolojik nedenlerle yerlerinden
sürülüyor.
Benzeri
uygulamalar Ankara için de geçerlidir. Tarım yok edilerek büyük şehirlere göç
ettirilen insanlar için barınma ihtiyacı artık başlı başına bir sorun haline
gelmiştir. Artık gecekondu yaparak barınma sorununu çözmek mümkün değildir.
Önümüzdeki günler sokakta yaşayan insanları daha çok göreceğimiz, hırsızlığın,
kapkaçın, fuhuşun vb. her tür olumsuzluğun daha da yaygınlaşacağı günler
olacaktır.
Kentsel
Dönüşüm kavramının yasal alt yapısının hazırlanmasına yönelik ilk adım, 5393
sayılı Belediye Kanununun “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı” başlıklı 73.
Maddesinde yapılan düzenlemeyle atılmıştır.
Bu
düzenleme ile yerel yönetimlere, büyük inşaat şirketleri ile birlikte küçük
mülkiyet sahiplerinin haklarını dikkate almayan bir şekilde (yapılması
planlanan konutların niteliği ve hedef kitlesinden bağımsız olarak) tasarruf
etme yetkisi verilmektedir.
Konut
ihtiyacının ve konut sahipliğinin nitelik ve nicelik olarak doğru bir şekilde
bilinmediği bir ortamda, Anayasa’nın “Mülkiyet Hakkı” başlıklı 35. Maddesinde
yer alan; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” hükmü ve “Kamulaştırma”
başlıklı 46. Maddesinde yer alan “Devlet
ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek
karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların
tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre,
kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir”
hükümleri ile koruma altına alınan “mülkiyet hakkı” fiilen ortadan kaldırılmak
istenilmektedir.
Belediye
yasasıyla yapılan bu başlangıç, politikalarını ülkenin “pazarlanması” üzerine
kuran hükümet ile kamusal zenginliğe el koyarak zengin olmayı alışkanlık haline
getirmiş rant tacirleri açısından yeterli olmamıştır.
Bu
konudaki ikinci girişim, 16.6.2005 tarihinde çıkarılan ve 5.7.2005 tarihli
Resmi Gazete'de yayımlanan 5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel
Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması
Hakkındaki Kanun" ile gerçekleştirilmiştir. Başbakanlık tarafından TBMM’ne
“Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı” olarak gönderilen bu tasarı,
TBMM’deki görüşmeler esnasında isim değiştirmiş, bu yolla tepkiler azaltılmaya
çalışılmıştır.
Bu
yasaya göre, bir şekilde (yasada hiç bir objektif kriter bulunmamaktadır)
yıpranmış alan olarak tespit edilen alanlarda Belediye veya İl Özel İdareleri
her tür fiziki düzenlemeyi yapmaya, bu alanlarda bulunan her türlü özel mülke
(tabir caizse) el atmaya yetkili kılınmıştır.
Şu
anda özellikle İstanbul’da, kent merkezindeki değerli bir çok alan, senelerdir
buralarda oturan insanlardan, malları yok pahasına ellerinden alınmak suretiyle
boşaltılmaktadır. Boşaltılan bu alanlarda yandaş müteahhitlerle projeler
geliştirilmekte, vatandaş bu alanlardan sürgün edilmektedir.
Ancak,
ülkenin tamamını pazarlamayı şiar edinen siyasal iktidara bu yasanın da
yetmediği üzerinden bir sene geçmeden anlaşılmıştır.
22.06.2006
tarihli Başbakanlık yazısı ekinde TBMM’ye gönderilen “Dönüşüm Alanları Hakkında
Kanun Tasarısı” ile ülkenin her yerindeki her nitelikteki alanın,
pazarlanabilir bir mal haline getirilmesi amaçlanmaktadır. Bunu anlamak için
yasanın amaç ve kapsam maddelerine bakmak yeterlidir.
Bu
iktidar dönemindeki, TOKİ ve KEY hesap sahibi tüm çalışanların ortak olduğu
“Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı” uygulamalarından esinlenildiği görülen,
bu yasa tasarısının (isminden de anlaşılacağı gibi) kapsamı, sadece kentsel
alanlarla sınırlı tutulmamış, hemen her türlü alanda yapılacak her türlü
(konut, ticaret, sanayi, vb.) kullanıma ilişkin belli büyüklükteki yatırımların
plan ve uygulama işlerini kapsayacak şekilde bir düzenleme yapılmıştır.
Tasarı
ile doğal ve tarihi alanlar ile hazine arazileri ve kamuya ait gayrimenkullerin
tasarrufu konusunda merkezi idarenin yetkileri, yerel yönetimlere aktarılmakta,
yerel yönetimler merkezi idarenin yatırım ve kaynak planlamaları üzerinde,
karar mecii haline getirilmektedir. Bu durumun Anayasa’nın 126 ve 127.
Maddelerine aykırı olduğu ortadadır. Bu düzenlemeyle merkezi idarenin mahalli
idareler üzerindeki vesayet yetkisi adeta ters çevrilmektedir.
Nitekim
Yasa Tasarısının “Amaç” başlıklı 1. Maddesi şöyledir:
(1) Bu Kanunun
amacı, imar planı bulunsun veya bulunmasın kentsel ve kırsal tüm alanlarda bilim,
teknik, sanat ve sağlık kurallarına uygun olarak, afetlere ve kentsel risklere
duyarlı yaşam çevrelerinin oluşturulması için veya fiziki köhneme ve sosyal ve
teknik altyapının yetersiz ve niteliksiz olduğu alanların iyileştirme, tasfiye,
yenileme ve gelişimini sağlamak üzere dönüşüm alanlarının tespitine ve
dönüşümün gerçekleştirilmesine dair her türlü iş ve işlemler ile ilke ve
esasları belirlenmektedir”
Yasa
Tasarısının “Kapsam” başlıklı 2. Maddesindeyse şöyle denmektedir:
“Bu Kanun, dönüşüm alanı olarak belirlenen alanlarda Hazine, il
özel idareleri, kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler ve vakıflar tarafından
idare edilenler de dahil her türlü arsa ve arazilerin ve bunların üzerinde
bulunan bütün yapıların bu Kanun uyarınca hazırlanan dönüşüm amaçlı imar
planına uygun olarak iyileştirmesini, tasfiyesini, yenilenmesini,
geliştirilmesini ve kentin konut, ticaret, sanayi, rekreasyon, teknik altyapı,
sosyal donatı alanları ve diğer yatırım ihtiyaçları için; proje geliştirilmesi,
arazi, arsa düzenlemesi, yapım işlerinin gerçekleştirilmesi, toplu ortaklık ve
proje ortaklıkları kurulması, finansal destek sağlanması ve yönetilmesi, her
türlü sınırlı ayni hak, şahsi hakların tesis ve devri, trampa ve mülkiyetin el
değiştirilmesi de dahil olmak üzere bu konuda yapılacak her türlü iş ve
işlemleri kapsar.”
Her
iki madde birlikte değerlendirildiğinde, ülkenin fiziki yapılanmasına ilişkin
olarak, “planlı gelişme” anlayışının yerine neo-liberal “projeci gelişme”
anlayışının, kır veya kent denilmeden hakim kılınmak istendiği açık bir şekilde
ortaya çıkmaktadır.
“Projeci”
anlayışın temelinde piyasanın istekleri vardır. Plancı anlayışın öncelikleri
ise, toplumun refahı, sağlıklı fiziki mekanlar yaratılması ve ülke toprağının
gelecek kuşaklara, devralındığından daha iyi bir şekilde devredilmesi olarak
açıklanabilir. “Projeci” anlayışın doğal veya kültürel çevreye yaptığı katkı, o
alanların yatırımcısına kazandırdığı para ile orantılı bir değer taşımaktadır.
Doğal ve kültürel değer taşıyan alanlar da dahil, tüm çevreyi tüketilebilir bir
meta olarak gören bu anlayışa göre, Ağrı Dağı’nın veya Efes Antik Kenti’nin
veya Sultan Sazlığı’nın değeri bu alanlardan para kazanıldığı taktirde vardır
ve değerleri kazandırdıkları para ile ölçülmektedir. Bunun emeklilerin sağlık
harcamalarının kısılmasından bir farkı yoktur. Her ikisinin de altında yatan,
para kazandırmayanın değeri yoktur” anlayışıdır.
Projeci
anlayışın temsilcileri, günümüzde görüşlerini deprem korkusu üzerinden
pazarlama yolunu seçmişlerdir. Bu anlayış yasa tasarısında da “Demoklesin
Kılıcı” işlevini görecek şekilde yer almaktadır. Depremden bu yana geçen süre
içerisinde bırakın özel binaları, kamu binalarının ve köprüler gibi sanat
yapılarının güçlendirilmesini dahi yapamayan anlayış, İstanbul Valisinin dediği
şekliyle, çareyi neredeyse tüm İstanbul’u yıkıp yeniden yapmak olarak halka
yutturmaya çalışmaktadırlar. İşin vahim yanı bu anlayışın bazı meslek erbabınca
da benimseniyor olmasıdır.
Tasarının
“Tanımlar” başlıklı üçüncü maddesinin (e) bendi özellikle enteresandır. “Proje ortaklığı: İdare dahil, kamu kurum ve
kuruluşlarının iştirakleri ile proje alanında taşınmaz sahibi olsun veya
olmasın gerçek veya tüzel kişilerin, dönüşüm amaçlı imar planı kararlarına
uygun olarak hazırlanan projeleri gerçekleştirmek üzere ayrı ayrı veya birlikte
oluşturdukları adi ortaklık temelli hukuki işlemlerle bir araya gelmiş bir veya
birden fazla ortaklığı, ifade eder” şeklinde yapılmış olan düzenlemenin
amacı, daha önce sözünü ettiğimiz “kamu özel ortaklığı (public, private
partnership)” kavramının yasal altyapısının oluşturulmasıdır.
Bu
tanım ile “Kentsel Dönüşüm” kavramına, projelerin içeriği ve bazı özel kişi
veya şirketlere kazanç sağlayıcı özelliklerinden bağımsız bir şekilde “kamu
yararı” vasfı yüklenmiş olmaktadır. Genel gerekçe dahil tasarının tamamı
incelendiğinde, bu durumu meşrulaştırmak, kamu yararı varmış gibi bir hava
yaratmak üzere ön plana çıkarılan üç husus bulunmaktadır. Bunlardan birincisi,
proje alanının jeolojik ve jeomorfolojik özelliklerinden bağımsız olarak
genellenen deprem korkusu ve kendilerinin de zaman zaman sahip olduklarını
söylemekten gurur duyduklarını kaçak yapılar (bu sayede kaçak yapı sahiplerine
de şirin görünmektedirler), ikincisi hiçbir bilimsel araştırmaya dayanmayan ve
Anayasa’da belirtilen konut hakkı ile hiç bir bağı olmayan, uydurma/sanal konut
açığı rakamları, üçüncüsü ise kamunun yatırıma ayıracak kaynağının bulunmadığı
yutturmacasıdır.
“Genel
Esaslar” başlıklı 4. Maddenin birinci fıkrası:
“(1) 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu,
2873 sayılı Milli Parklar Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 383 sayılı Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname, 3621
sayılı Kıyı Kanunu, 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu, 6831
sayılı Orman Kanunu, 3202 sayılı Köye Yönelik Hizmetler Hakkında Kanun, 5403
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu, 2920
sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında
kalan yerlerde, ilgili kurum, kuruluş ve kurulların görüşleri ve önerileri
alınarak uygulama yapılır”
Düzenleme
ile, toplam 13 yasa ile “Merkezi Yönetim”in yetkisine bırakılmış konularda
karar alma ve uygulama yetkisi, bu kurumların hiçbir bağlayıcılığı olmayan
görüş ve önerileri alınmak suretiyle “Mahalli İdareler”e devredilmektedir.
Anayasa’ya aykırı olan bu hükmün, mahalli idarelerce yürütülmesi de mümkün
değildir. Mahalli İdareler, çok çeşitli yasaları ilgilendiren ve çok çeşitli
uzmanlık gerektiren bu konularda yetişmiş eleman ve teknik ekipmana sahip
değildir. Bu durum Norm Kadro uygulaması ile daha da vahim hale getirilmiştir.
Hal böyleyken, Merkezi İdarenin yetişmiş uzmanları devreden çıkarılmasının tek
amacı, bu alanların talan edilmek, kamuya ait zenginliklerin yandaşlara peşkeş
çekilmek istenilmesidir.
Bu
alanlardaki planlama yetkisi’de maddenin üçüncü fıkrası ile yerel yönetimlere
devredilmekte, mevzi uygulamaların sektörel makro planlarla bağı koparılmakta,
kaynak israfına (gerek maddi, gerekse doğal) yol açılmaktadır.
Yasanın
“Dönüşüm alanının belirlenmesi” başlıklı 5. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir;
“(1) Dönüşüm alanı sınırı,
toplamı beş hektardan küçük olmamak üzere, belediye ve mücavir alan
sınırlarında belediye meclisi, belediye ve mücavir alan sınırları dışında il
genel meclisi, büyükşehir belediyelerinde, ilgili ilçe veya ilk kademe
belediyesinin görüşü alınarak büyükşehir belediye meclisi tarafından üye tam
sayısının salt çoğunluğunun kararı ile belirlenir.
(2) Dönüşüm alanı sınırları, idarece tespit edilen ilan
yerlerinde karar tarihinden itibaren otuz gün süre ile ilan edilir. Bu süre
içinde dönüşüm alanlarına itiraz edilebilir. İtiraz edilmez ise, ilan süresi sonunda
dönüşüm alanı sınırları ayrıca bir meclis kararı alınmaksızın idarenin onayı
ile kesinleşerek yürürlüğe girer. İtirazlar, ilan süresini müteakip ilk meclis
toplantısında incelenerek en geç otuz gün içinde karara bağlanır ve askıya
çıkarılmaksızın idarenin onayı ile kesinleşerek yürürlüğe girer. Dönüşüm alanı
sınırı kararı, bu sınırlar içindeki gayrimenkullerin tapu kütüğünün beyanlar
hanesine kaydedilmek üzere tapu sicil müdürlüğüne, paftasında gösterilmek üzere
kadastro müdürlüğüne bildirilir. Söz konusu gayrimenkullerin kaydında meydana
gelen değişiklikler derhal idareye bildirilir. Kesinleşerek yürürlüğe giren
dönüşüm alanları idarece usulüne göre ilan edilir.
(3) Tasfiye, sağlıklaştırma, gelişme ve yeni yatırımlar
nedeniyle; dönüşüme konu alanın yetersiz olması halinde, dönüştürülecek bölge
ile ilişkili bulunmak, aynı meclis kararında belirtilmek ve toplam alan beş
hektardan az olmamak kaydıyla, birbirinden ayrı ve birden fazla alan, tek
dönüşüm alanı olarak belirlenebilir.
(4) Dönüşüm alanları, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel
Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında
Kanun çerçevesinde belirlenmiş olan yenileme alanlarını da kapsayabilir.
(5) Dönüşüm alanlarında, askeri yasak bölgeler, güvenlik
bölgeleri ve ülke güvenliği ile doğrudan ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerine ait
harekât ve savunma amaçlı yerler hariç olmak üzere Hazineye ait arazi ve
arsalar ile plan kararı ile tescile konu edilebilecek alanlar, birinci
fıkradaki amaçlara uygun kullanılmak kaydıyla, 5366 sayılı Kanunun 4’üncü
maddesi hükümlerine göre idareye devredilir.
(6) Mülkiyeti Hazineye ait olup
üzerinde kamuya ait bina bulunan alanların, dönüşüm amaçlı imar planı ile
farklı kullanıma ayrılması ve bu kamu hizmetinin verilmesine gerek olmaması
halinde, arsası hariç binanın hali hazır kıymeti için takdir edilecek bedel
ödenir.
(7) Dönüşüm amaçlı imar planı
kararı uyarınca tasfiye edilerek bir başka alana taşınması gereken kamu
yapıları ile dönüşüm amaçlı imar planı kararı uyarınca verilmesi gereken kamu
hizmetine dair yapılar, dönüşüm alanı sınırı içinde kalsın veya kalmasın
dönüşüm uygulaması kapsamında, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşü
doğrultusunda arsası da karşılanarak idarece yaptırılabilir”
Bu madde ile
karara bağlanması istenilen en önemli husus, “Yıpranan
Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanun”dan farklı olarak, dönüşüm alanlarının tespiti yanı
sıra karara bağlanması yetkisinin de ilgili yerel yönetim meclisine bırakılmış
olmasıdır. Bu düzenleme, dördüncü maddenin 1. fıkrası ile birlikte
düşünüldüğünde esas tehlike ortaya çıkmaktadır. Tasarıya göre Yerel Yönetimler
kendi meclislerinin kararıyla, kanunla merkezi idareye verilmiş bir görev ve
yetkiyi üstlenebilmektedirler.
Yerel yönetimler bu alanları
tespit ettikten sonra, bu alanlardaki üzerinde bina olsun veya olmasın tüm
hazine mülklerini bir okul veya sağlık ocağını sadece bina için belirlediği
bedeli ilgili idareye ödeyerek elinden alabilecektir (askeri alanlar hariç). Bu
işlemle ilgili olarak, Maddenin 6. fıkrasında belirtilen “hizmetin verilmesine
gerek olmaması” kararının kimlerce ve ne şekilde alınacağı belirtilmemektedir.
Maddenin 6. fıkrasına göre bunun için o kamu kullanımına ait yerin yerel yönetim
meclisince başka bir kullanıma ayrılmış olması yeterli görülmektedir.
Bu durumda yerel yönetimler,
örneğin bir özel sağlık kuruluşunun da içinde olduğu bir gurubun tasarının 3.
maddesine göre proje ortağı olduğu kentsel dönüşüm alanındaki devlete ait sağlık
kuruluşlarının kaldırılmasına, ilgili Bakanlığın onayına gerek duymadan
(tasarıda sadece görüş alınacağı belirtilmektedir) karar verebilecektir. Bu
konu sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerinin kamu hizmeti olmaktan
çıkarılmasına ilişkin düzenlemelerle birlikte düşünülmelidir.
Bu konuya ilişkin kaygılar
maddenin 7. fıkrasıyla sözde karşılanmaya çalışılmaktadır. Maddeye göre bu tür
eğitim sağlık ve benzeri kamu hizmeti gören yapılar kaldırıldığında “Kentsel
Dönüşüm Projesi” kapsamında yenilerinin yapılması öngörülse de, “yaptırılabilir” denilerek iş sulandırılmakta, içinde kar amaçlı kuruluşlarında olduğu
proje ortaklarının keyfine bırakılmaktadır.
Yasanın 6.
maddesinin başlığı “Dönüşüm alanlarında planlama
ve yapılaşma” dır. Toplam beş fıkradan oluşan madde metni şu şekildedir:
“(1)Dönüşüm
alanı sınırının kesinleşmesiyle birlikte, dönüşüm amaçlı imar planları
kesinleşinceye kadar bu alanlarda, plan, plan değişikliği ve plan revizyonu,
parselasyon planı, ifraz, tevhit, irtifak hakkı tesisi, terkini, cins tashihi,
yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi düzenlenmesi ve onaylanması, kat
irtifakı ve kat mülkiyeti tesisine ilişkin işlemler durdurulur ve kararın
onayından evvel ruhsata bağlanmış olanlar dahil bütün yapım faaliyetlerine
geçici olarak son verilir. Gerekli hallerde yeniden değerlendirme yapmaya,
ruhsatlı inşaatların devamına ve ilgili hususlarda karar vermeye idare meclisi
yetkilidir. 5 inci maddenin ikinci fıkrası kapsamında tapu kütüğüne kayıt
düşülen gayrimenkullere ilişkin bu fıkrada belirtilen işlemlere
yönelik talepler, tapu sicil ve kadastro müdürlükleri tarafından karşılanmaz.
Dönüşüm alanlarında parselasyon planlarının tescilinden itibaren en fazla beş
yıl içinde yapıların tamamlanması ve yapı kullanma izin belgelerinin
düzenlenmesi zorunludur.
(2) Dönüşüm alanı sınırları içinde, 12/10/2004 tarihinden önce
yapıldığını belgeleyen gecekondu sahiplerine, ruhsatsız yapı sahiplerine ve
ikamet edenlere, bedelini yirmi yılı aşmamak üzere borçlandırılmak kaydıyla
yapılacak sosyal konutlardan veya yapılardan, bağımsız bölüm verilebilir.
(3) İdare, dönüşüm alanlarının kesinleşmesinden itibaren üç yıl
içinde, bu Kanunun amacını gerçekleştirmek üzere dönüşüm amaçlı imar planlarını
ve parselasyon planlarını hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve kesinleştirmekle
yükümlü ve sorumludur. Dönüşümün üst kademe planlarda revizyon veya değişiklik
yapılmasını gerektirmesi halinde, üç ay içinde gerekli değişiklikler yapılır. Dönüşüm alanlarında il çevre
düzeni planlarında yapılacak değişiklikler, büyükşehir belediye sınırları içinde büyükşehir belediyesince, il belediyeleri sınırları içinde il
belediyesince, bunun dışındaki alanlarda il özel idaresince onaylanır.
(4) Dönüşüm
alanlarına ilişkin her tür ve kademede planlar için görüşü istenen ilgili kurum
ve kuruluşlar, gerekli bilgi, belge ve görüşleri, üç ay içinde tam ve eksiksiz
olarak vermek ve veri altyapısını ve diğer hazırlıkları öncelikle tamamlamak
zorundadır. Gerekli bilgi, belge ve görüşler süresi içinde verilmediği
takdirde, sorumluluk ilgili kurum ve kuruluşta kalmak kaydıyla uygun görüş veya
izin verilmiş sayılır.
(5) Dönüşüm amaçlı
imar planı, dönüşüm alanı bütününde hazırlanır, imar haklarının dağılımı, imar
hakkı aktarımı, nüfus, yoğunluk, yapılaşma ve arazi kullanım kararları,
toplanma alanları, tahliye koridorları, tasfiye ve yenileme alanları, farklı
uygulama araçlarına tabi tutulacak alanlar gibi her türlü kararları açıklayıcı
şema ve raporları ile bir bütün oluşturur. Tüm uygulama işlemleri bir program
dahilinde projelendirilerek dönüşüm amaçlı uygulama imar planı kararlarına
uygun olarak yapılır”.
Maddenin birinci fıkrasında,
dönüşüm alanı sınırı belirlendikten sonra, alanda yasal ruhsat olarak
başlanılmış binaların dahi durdurulacağı öngörülmektedir. Vatandaşın devlete ve
kamu kurumlarının devamlılığına inancı ile ruhsat alarak başladığı ve %99’unu
bitirdiği bir bina bu alan içinde kaldığı taktirde durdurulacaktır.
Tasarıda, bu durumda yapı
sahibinin zararının karşılanıp karşılanmayacağına, karşılanacaksa ne şekilde
karşılanacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda belediye
yönetiminden kişisel ilişkiler ile söz almayan kişilerin, ruhsat alsalar dahi
inşaata başlamaları büyük cesaret gerektirmektedir. Hele ki o veya bu şekilde
yerel meclisten birine hasımsanız inşaat yapma işine hiç başlamamanız
gerekmektedir. Fıkra bu haliyle tam bir Deli Dumrul düzenlemesi niteliği
taşımakta olup “mülkiyet hakkı”nı yok saymaktadır.
İkinci fıkra, 12/10/2004 tarihinden önce yapılan gecekondulara, proje kapsamında konut
verilebileceğini belirtirken, bu konuyu proje ortaklarının insafına bırakmakta,
verilmesi durumunda koşulların ne şekilde belirleneceğine hiç değinmemektedir.
Fıkra bu haliyle yerel yönetimlere, 2004 sonrası yapılan gecekondu ve ruhsatsız
yapı sahiplerine kişiye özel uygulama yapma şansı vermektedir
3. fıkra, dönüşüm alanları
için yapılan imar planları, üst ölçek planlarla çeliştiği taktirde dönüşüm
planını esas almakta, üst ölçek planın kısıtlı bir alan için yapılmış bu plana
uydurulmasını amir hüküm olarak getirmektedir. Madde bu haliyle planlama
kavramını ve planlama gerçeğini yok saymakta, alt ölçek planların daha geniş
bir alanı kapsayan üst ölçek plana uyma zorunluluğunu kaldırarak parayı verenin
istediği yerde istediği planı yaptırabilmesinin yolunu açmaktadır. Bu durum
yerel yönetimleri rüşvet merkezi haline getirirken, ülke varlıklarının yok
edilmesine yol açacaktır.
4. fıkra, plan yapım sürecinde
kendisinden bilgi istenilen merkezi idare kurum ve kuruluşlarının uymak zorunda
olduğu koşulları belirlemektedir. Maddeye göre kendisinden plan yapımında
kullanılmak üzere doküman istenen merkezi idare kurumu, personel ve diğer
teknik imkanlarını dikkate almadan, bu isteği gerektiğinde kendi asli işlerini
bir yana bırakarak yapmak zorunda bırakmaktadır. Aksi taktirde olabilecek bir
hatanın sorumlusu ilgili merkezi idare kurumu olacaktır. Yerel Yönetim, hiç bir
kamu yararı bulunmayan bir konuda merkezi yönetimin çalışma sistemini alt üst
edecek emirleri vermeye yetkili kılınmaktadır.
Örnek vermek gerekirse,
belediyenin planlama alanına ait jeolojik paftaları vermesini istediğini
düşünelim. Eğer bu bilgiler hazır değilse bunların, hangi para ve personelle
yapılacağı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün eleman ve kaynak imkanlarının ne
olduğunun önemi bulunmamaktadır.
Afet İşleri bu çalışmayı üç ay
bir günde yaptığı taktirde, ileride burada deprem, toprak kayması gibi bir
felaket olduğu taktirde suçlu bu kurum olacaktır. Bu durum hiç bir şekilde
ciddiyetle bağdaşmamaktadır.
Maddenin beşinci fıkrası, imar
planını ile nüfus ve mülkiyet aktarımı yapılacağını belirtmektedir. Hangi
objektif kriterlere göre karara bağlanacağı belli olmayan bir imar planı ile
mülkiyet aktarımlarını karara bağlamak, şimdiye kadarki tüm planlama deneyimini
yok sayan, bu tasarıya münhasır bir özelliktir.
Madenin bütünü dikkate
alındığında; “Kentsel Dönüşüm Alanı” olarak ilan edilmiş bu bölgelerde, mülk
sahiplerinin kendi mülkleri üzerinde tasarrufta bulunma yetkilerinin ellerinden
alındığı görülmektedir. Bir bütün olarak projelendirilen bu alanlarda uygulama
sadece, yerel yönetimin anlaştığı müteahhit tarafından yapılabileceğidir.
Yurttaşlar bu alanlarda yer
alan mülkleri üzerinde bağımsız bir bina yapamayacak veya yaptıramayacaktır. Bu
düzenlemeyle yerel yönetimler vatandaşın malı üzerinde söz sahibi edilmekte,
vatandaşın kendi malı üzerindeki tasarruf imkanı elinden alınmaktadır.
Tasarının 7. maddesi “Dönüşüm
alanlarında uygulama” başlığını taşımaktadır. İki sayfayı geçen bir uzunluğa
sahip olan madde ile, uygulamanın esasları ortaya konulmaya çalışılmaktadır.
Madde metni bu yüzden fıkralar bazında incelenmeye çalışılacaktır.
Maddenin birinci fıkrası:
“(1) İdare, dönüşüm amaçlı imar planı kararlarına uygun olarak;
mevcut yapılar ve çevreleri hakkında koruma, kullanma, güçlendirme, ıslah,
geliştirme, yenileme ve tasfiyeye ilişkin kararlar almaya, bu kararlara bağlı
olarak ruhsat vermeye yetkilidir. Bu yapılar, idarece yapılan veya yaptırılan
yapılar kapsamında değerlendirilecek olup, fenni mesuliyetin onaylı uygulama
projelerine göre, 3194 sayılı İmar Kanununun 26’ncı maddesi doğrultusunda,
idarece veya idare tarafından kurulan kamu tüzel kişiliğine haiz kuruluşlarca
veya protokol yapılmak suretiyle bu konuda uzman kamu kurum ve kuruluşlarınca
üstlenilmesi zorunludur.”
Bu maddeye göre Belediye veya
İl Özel İdareleri, vatandaşın (mülk sahibi veya kiracı) görüşünü almadan,
tamamen sübjektif tercihler ve kendi karlarını maksimize edecek şekilde
yaptıracakları imar planlarına göre, vatandaşın yapısını yıkıp yıkmayacağına,
güçlendirip güçlendirmeyeceğine, artık bu semtte oturup oturmayacağına karar
verme yetkisini daha da güçlendirmektedir. Bu alanlarda yapılacak yapıların
denetiminin kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşlar veya doğrudan kamu
kuruluşlarınca üstlenilmesi zorunlu tutulmaktadır. Herhangi bir özel şirketin
yaptığı binanın fenni mesuliyetinin kamu tarafından yapılması, kamu tarafından
verilecek bu hizmetin, hangi kamu kurumunca verileceğinin ne şekilde tespit
edileceği ve ne şekilde finanse edileceği belli değildir.
Maddenin ikinci fıkrası:
“İdare, plan kararlarını gerçekleştirmek amacıyla; arazi, arsa
ve proje düzenleme işlemleri yapmaya, kamulaştırmaya, toplulaştırmaya, satın
almaya, ön alıma, bağımsız bölümler dahil mülkiyetindeki gayrimenkullerle
trampaya, gayrimenkul mülkiyetini veya imar haklarını başka bir alana
aktarmaya, kamu ve özel sektör işbirliğine dayalı yöntemler uygulamaya,
herhangi bir izne tabi olmaksızın bu amaçla şirket kurmaya, kurulmuş şirketlere
katılmaya ve mevcut şirketleri eliyle uygulamalar yapmaya, kamu tüzel kişiliği
olarak veya özel sektörle birlikte proje temelli gayrimenkul yatırım
ortaklıkları kurmaya, kurulmuş olanlara katılmaya, kat karşılığı inşaat yapmaya
veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye, 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı
Kat Mülkiyeti Kanunu esaslarına göre paylaştırmaya, hisseleri ayırmaya veya
birleştirmeye yetkilidir”
Bu madde ile yerel
yönetimlerin “Kentsel Dönüşüm Alanlarında” gerçekleştirecekleri uygulamaları
daha da denetimsiz şekilde yapabilmelerinin yolu açılmaktadır. Bu maddeye göre
yerel yönetimler, vatandaşın vergileriyle ve vatandaşın arsası üzerinde hiç bir
izin veya denetime tabi olmadan inşaat yapmak üzere şirket veya ortaklıklar
kurabilecekler. Bu inşaatları kuracakları “Gayrimenkul Yatırım Ortaklıkları”
vasıtası ile menkul kıymet haline getirip pazarlayabileceklerdir.
Fıkra, bu alanlardaki mülkiyet
yapısının yeniden belirlenmesi hususunda, mülkün gerçek sahibi vatandaşı
bütünüyle devre dışı bırakmakta, Yerel Yönetimler ve ortağı özel kişileri tek
yetkili hale getirmektedir. Resen yapılacak bu işlemlerin vatandaşa ne şekilde
duyurulacağı ve vatandaşın itirazının ne şekilde yapabileceği ve bu itirazın ne
şekilde değerlendirileceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durun,
siyasi nedenler veya çeşitli kişisel mülahazalarla keyfi uygulamalar
yapılmasına ve vatandaşın mağdur edilmesine yol açacaktır.
Maddenin bundan sonraki
fıkraları ile, Mahalli İdareler ve ortağı olacak özel kuruluşların yurttaşların
mülkiyetlerinin değerlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması üzerindeki tek
taraflı karar verme hakları ve tasarruf imkanları daha da artırılmakta,
vatandaşın tek taraflı olarak yapılan bu düzenlemelere itirazı durumunda,
itiraz eden vatandaşın malının (sanki kamu yararı varmış gibi) kamulaştırılmasına
karar verilebilmekte, vatandaşın bu karara itirazı ise sadece bedele itirazla
sınırlı tutulmaktadır.
Yasaya uygun yapmış olduğu
evinden idarenin tek taraflı bir kararı ile atılabilecek insanlara herhangi bir
yardım yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa şartlarının ve kimlere yapılıp
kimlere yapılmayacağının tespiti tamamıyla idarenin tasarrufuna
bırakılmaktadır. Dönüşüm alanlarında hak sahipliğinin tespiti ve hak sahibi
olarak tespit edilen kişilerin, proje sürecine sadece bilgilenmek amacıyla dahi
katılımını sağlamaya yönelik hiç bir yönteme madde metninde yer verilmemiştir.
Maddenin altıncı fıkrası;
Dönüşüm alanlarında yapılacak kamulaştırmaların, 4/11/1983 tarihli ve 2942
sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki, iskan
projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırmalar şeklinde
değerlendirilmesini ve Bakanlar Kurulu kararı alınmaksızın yapılacak acele
kamulaştırma olarak değerlendirilmesini öngörmektedir.
Büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan (burada kastedilen acil
barınma sorunudur) projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların
yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm gibi ülkenin bütünü için önem
taşıyan ve büyük alanları ilgilendiren ve niteliği itibarı ile acil sorunlarının
üzerine hızla gidebilmek amacıyla yapılacak kamulaştırmalar için kullanılmak
üzere düzenlenmiş bu maddenin, hiç bir aciliyet taşımasa ve amacı ne olursa
olsun (eğlence merkezi veya ticaret merkezi de olabilir) yapılacak Kentsel
Dönüşüm uygulamaları da, üstelik Bakanlar Kurulu Kararı koşulu da kaldırılmak
suretiyle kullanılmak istenilmesinin, vatandaşın itiraz haklarının
zorlaştırılmak istenilmesi ve kötü niyet dışında izahı bulunmamaktadır.
Maddeyle ilgili olarak dikkat
edilmesi gereken bir diğer husus, yazımızın ikinci bölümünde ele alınan “Konut
Finansman Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı” (kamu oyunda bilinen şekliyle Mortgage Sistemi) ile kurulmaya
çalışılan ilişkidir.
Tasarının bu maddesiyle getirilen bazı hükümler, Mortgage tasarısı halen yasalaşmadığı ve Meclis
Genel Kurulunda değişip değişmeyeceği veya kabul edilip edilmeyeceği belli
değilken bütünüyle havada kalmaktadır. Bu tutum en hafif deyişle Meclise
saygısızlıktır.
Maddenin geri kalan kısmı
aşağıdaki gibidir:
“(3) İdare, dönüşüm amaçlı imar planı çerçevesinde değerleme
yaptırmaya, uygulamaya, mülkiyet haklarının dağıtımına, bağımsız bölüm, hisse
ya da bedeli verilmek suretiyle alan ve hisse miktarlarını değiştirmeye, uygulama alanlarında inşa edilecek binaların
hak sahiplerine paylı veya tam mülkiyet halinde bağımsız bölüm tescillerini
yaptırmaya re’sen yetkilidir. İdarece, dönüşüm amaçlı imar planında
değerleme esaslı yöntem uygulanacağının belirtilmesi halinde, dönüşüm
alanlarındaki mülkiyet düzenlemelerinde düzenleme alanı içindeki
gayrimenkullerin düzenleme öncesi ve sonrası değerleri gayrimenkul değerleme
kuruluşlarına yaptırılarak re’sen belirlenir. Düzenlemeden sonra mülkiyet
dağıtımı, düzenleme öncesi ve sonrası değer, temel alınarak idarenin yatırım ve
katkı payları düşüldükten sonra değerleme esaslı yöntem çerçevesinde yapılır.
İdare bu dağıtıma göre, bağımsız bölüm, hisse ya da bedeli verilmek suretiyle
alan ve hisse miktarlarını değiştirmeye, dönüşüm alanlarında inşa edilecek
binaların hak sahiplerine paylı veya tam mülkiyet halinde bağımsız bölüm
tescillerini yaptırmaya re’sen yetkilidir. Uygulaması kesinleşmiş ve tapu tescil aşamasında olan gayrimenkullerde
daha önce tesis edilmiş olan kat irtifakı ve kat mülkiyeti idarenin talebi ile
re’sen terkin edilir. Bu husus ilgili tapu sicil ve kadastro müdürlüklerine
iletilir. Değerleme esaslı yöntemin belirlenmesine ve uygulanmasına dair
usul ve esaslar idarece çıkarılacak yönetmelikle belirlenir..
(4) İdare; dönüşüm alanlarında yörenin şartlarına ve yapıma yönelik
olarak bu Kanunun amacını gerçekleştirmek üzere özel hükümler ve standartlar
belirleme ve uygulama, yapı ve arsaların kullanılması ve işletilmesine dair
hususlarda irtifak hakkı kurma, toplu ortaklıklar kurma, toplu projelendirme,
toplu işletme yönetim biçimleri geliştirme ve uygulama, arazi kullanımlarını
özendirici ve caydırıcı şartlar koyarak yönlendirme ve yapıya zorlama gibi
yollarla taşınmaz tasarruflarına geçici veya kalıcı kısıtlamalar getirmeye
yetkilidir. Taşınmaz tasarruflarının geçici veya kalıcı kısıtlamaya konu olması
durumunda idare meclisi kararının onayını müteakip bir ay içinde idarece
ilgilisine tebligat yapılır ve tapuya şerh düşülür.
(5) İdare, dönüşüm amaçlı imar planı ve idare meclisi
tarafından onaylı kentsel tasarım projeleri kapsamında mimari özellikleri veya
kentsel siluet içinde yöresel dokuya uymayan yapılara ilişkin olarak cephe,
cephe kaplaması, çatı özellikleri, giriş saçakları gibi konularda, verilen süre
içerisinde ve meclis kararı almak koşuluyla yaptırımlar getirmeye ve
getirmeyenlerle ilgili olarak re’sen uygulama yapmaya ve yaptırmaya
masraflarını yüzde yirmi fazlasıyla yapmayan maliklerden tahsil etmeye
yetkilidir.
(6) Dönüşüm alanlarında, mevzuata uygun yapıların boşaltılması
ve yıkılarak kaldırılmasında plan bütününe ilişkin değerleme ve fiziki durum
temel alınarak anlaşma yolu esastır. Anlaşma kapsamında idare, bağımsız bölüm
maliklerine, proje gerçekleştirilinceye kadar olan süre içinde geçici konut
tahsisi veya kira yardımı yapabilir. Anlaşma sağlanamadığı takdirde bu
taşınmazlar hakkında kamulaştırma işlemi yapılır. İtiraz sadece kamulaştırma
bedeline yapılabilir. İdare, dönüşüm alanında ikamet edenlerin
mağduriyetlerinin önlenmesi için gerekli tedbirleri alır. Dönüşüm alanlarında
yapılacak kamulaştırmalar, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki iskan projelerinin
gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırmalardan olup, Bakanlar Kurulu kararı
alınmaksızın yapılacak acele kamulaştırma olarak değerlendirilir. Tapu kayıtlarında
mülkiyet hanesi açık olan taşınmazlar ile varisi belli olmayan, kayyım tayin
edilmiş, ihtilaflı, davalı ve üzerinde her türlü mülkiyet ve mülkiyetin gayri
ayni hak tesis edilmiş olan gayrimenkuller için de yukarıdaki hükümler
geçerlidir. Kamulaştırma işlemlerinin yürütülmesinde idare veraset ilamı
çıkarmaya veya tapuda kayıtlı son malike göre işlem yapmaya yetkilidir.
(7) Dönüşüm alanlarında gayrimenkul mülkiyeti, menkul değere
dönüştürülebilir. Bir bağımsız bölüme karşılık gelmeyen küçük ve parçalı
hisseler karşılığında gayrimenkul sertifikası ve bunun gibi menkul kıymet
belgesi idare veya proje ortaklığınca verilebilir ya da taşınmazın bedeli
paraya çevrilerek hak sahibine ödenir.
(8) Dönüşüm alanlarında yol, elektrik, su, kanalizasyon, doğalgaz,
haberleşme ve ulaşım gibi teknik altyapı hizmetlerine ilişkin olarak, idare ve
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca gerçekleştirilmesi gereken yatırımlar,
dönüşüm amaçlı imar planlarının onaylanmasından itibaren başlatılarak idarenin
koordinasyonunda dönüşüm alanındaki projelerle aynı süreler içinde tamamlanmak
zorundadır. Dönüşüm alanları ile diğer alanlarda, teknik altyapı yatırımları,
imar planı kararlarına uygun olarak, idarenin koordinasyonunda kurulacak teknik
altyapı kurulunun kararına uygun olarak gerçekleştirilir. Büyükşehirlerde 5216
sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 8 inci maddesi hükümlerine göre uygulama
yapılır
(9) 2/3/1984 tarihli ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ve diğer
kanunlarla verilen yetkiler saklı kalmak kaydıyla, yapı ruhsatı ve yapı
kullanım izin belgesi dışında, idarece kullanılan yetki ve görevler, idare ile
protokol yapılarak, protokol hükümlerine göre Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
ile müştereken yürütülebileceği gibi Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından
da yürütülebilir.
(10) Dönüşüm alanlarında; dönüşüm amaçlı imar planına,
parselasyon planına veya yapıldığı tarihteki mevzuat hükümlerine uygun olup,
öngörülen afet tehlikesi karşısında zeminin veya yapının durumu nedeniyle bir
kısmı veya tamamı yıkılacak derecede tehlikeli olduğu ancak esaslı tadilat veya
güçlendirme yoluyla tehlikenin izalesinin mümkün olduğu hazırlanan veya
hazırlattırılan rapor doğrultusunda idare encümenince karara bağlanan yapıların
sahipleri, tebligat tarihinden itibaren verilen süre içinde güçlendirme
projelerini hazırlatarak idareye onaylatmak, yapı ruhsatı almak ve ruhsat
tarihinden itibaren verilen süre içinde projeleri gerçekleştirmek
zorundadırlar. Kat irtifakı veya
kat mülkiyeti tesis edilmiş yapılarda, yapılan tebligat üzerine gerçekleştirilecek
güçlendirme ve esaslı tadilat işlemleri için maliklerin muvafakati aranmaz. Bu
işlemlerin bütün giderlerine maliklerin tamamı hisseleri oranında katılmak
zorundadır. Güçlendirme projelerine yönelik yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin
belgelerinin düzenlenmesi ile yapım işlerinde vergi, resim, harç ve bedel
alınmaz. Güçlendirme işlemleri süresi içinde tamamlanmadığı veya yapı
yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmadığı takdirde yapı idarece mühürlenir.
Verilen ek süre içinde de tamamlanmazsa yapının durumuna göre yapı idarece
güçlendirilir ve masrafı maliklerinden tahsil edilir. Yapının
güçlendirilmesinin mümkün olmaması halinde idarece yıktırılır.
(11)Yıkım kararı alınmış riskli yapılar ile uygulama
alanlarında hak sahipliği tespiti, geçici ve kalıcı iskanın sağlanması, kira
yardımı, konut tahsisi ve kiralama yapılması, riskli binaların tespiti, mahkeme
kararına gerek kalmaksızın boşaltma ve yıkım işlemleri, tahliye ve protokol
yapılması halinde mülk sahibi ve kiracıların yerleştirilmeleriyle ilgili her
türlü iş ve işlemleri idare takip eder ve sonuçlandırır”
Toplam beş fıkradan oluşan 8.
Maddenin başlığı “Gelirler, Harcamalar ve Muafiyetler” adını taşımakta, bu yasa
kapsamında yapılacak alım satım işleri ile ihalelerin yapılış biçimini ve tabi
olacağı yasal düzenlemeleri belirlemektedir.
Fıkra aşağıdaki şekilde
düzenlenmiştir;
“(3) Bu Kanun kapsamında yapılacak her türlü mal ve hizmet
alımları ile yapım işleri, 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun
3 üncü maddesinin sekizinci fıkrası hükümlerine üretilen konut ve işyerlerinin
satışı 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 69 uncu maddesinin
üçüncü fıkrasının birinci cümlesindeki hükümlere tabidir. Bu fıkranın uygulama
esasları belediye meclisleri tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir”.
Madde ile ne denildiğini
anlamak için, bağlantı kurulan yasa maddelerine bakmak gerekmektedir.
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve
Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması
Hakkında Kanunun 3’üncü maddesinin sekizinci fıkrasında; “Yenileme
alanlarında yapılacak uygulamalarda her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım
işleri, ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç olmak üzere 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu hükümlerinden muaftır” denilmektedir.
5393 sayılı Belediye Kanununun
69 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi “Arsalar
hariç üretilen konut ve işyerlerinin satışı 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu
hükümlerine tabi değildir” şeklinde
düzenlenmiştir.
Görüldüğü
gibi bu düzenlemenin amacı, “Kentsel Dönüşüm Alanları”nın uygulanmasına ilişkin
olarak yapılacak her türlü alım satım işleri ile yapılacak konut ve
işyerlerinin satışının İhale Yasası kapsamı dışına çıkarılmasıdır. Bunun niçin
böyle yapıldığına şüphesiz ki çok fazla kafa yormamıza gerek yoktur. Ancak
bilinmelidir ki, bu fıkra kapsamında yapılacak tüm alım satım işleri ile
ihalelerin, önümüzdeki dönemin en büyük yolsuzluk iddialarının konusunu
oluşturacağıdır.
Maddenin
dördüncü fıkrasında; “Dönüşüm alanlarında
idare tarafından yapılacak sözleşmeler, tesciller, döner sermaye ücreti dahil
tüm ücretler ve bedeller, düzenlenecek belgeler, plan ve proje uygulamaları ile
inşaatlar, tapu ve kadastro işlemleri dahil her türlü iş ve işlemler dönüşüm
amaçlı imar planlarının onay tarihinden itibaren beş yılı aşmamak üzere, katma
değer vergisi ve özel tüketim vergisi dahil her türlü vergi, resim, harç ve
bedellerden muaftır” denilmekte, sanki yoksulların barınma sorunun
giderilmesi gibi bir kamu yararı varmış gibi, kar amacıya yapılan inşaatlar
vergi, resi ve harçtan muaf tutulmaktadır.
Tasarı
bunlarla da yetinmemekte, maddenin beşinci fıkrası ile; ne amaçla olursa olsun,
500 hektardan daha büyük alanlarda Kentsel Dönüşüm Projesi uygulayan
belediyelere, diğer kanunlarla öngörülenlere ek olarak, bir ve ikinci derece
deprem bölgelerinde yüzde on, diğer deprem bölgelerinde yüzde beşi aşmamak
üzere bütçe gelirlerinden ek ödenek aktarılması öngörülmektedir.
Fıkra
şu şekilde düzenlenmiştir:
“Dönüşüm alanları toplamı beş yüz hektardan az olmamak üzere,
dönüşüm alanları kararını kesinleştiren idareye, en fazla beş yıl süreyle,
diğer kanunlarla öngörülenlere ek olarak, bir ve ikinci derece deprem
bölgelerinde yüzde onu, diğer deprem bölgelerinde yüzde beşi aşmamak üzere
Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek oran doğrultusunda, görev yetki ve
sorumluluk sınırları içinde yapılan genel bütçe vergi gelirleri tahsilat
toplamı üzerinden Maliye Bakanlığı tarafından hesaplanacak pay, ertesi ayın
sonuna kadar idarenin bu amaçla açtırdığı hesaba yatırılır. Bu gelir bu Kanunun
maksadı dışında kullanılamaz”.
Çeşitli hükümler başlığı
taşıyan dokuzuncu madde metni şu şekildedir:
“(1) İdare, bu Kanunda yer almayan hususlarda, öncelikle 3194
sayılı İmar Kanunu hükümleri ile 5393 sayılı Belediye Kanununun 69 uncu ve 73
üncü maddesi hükümlerini uygular.
(2) Dönüşüm alanı içinde kalan mülk sahipleri tarafından açılacak
davalar mahkemelerde öncelikle görülür ve karara bağlanır.
(3)
Değerleme esaslı yöntemin uygulanacağı, dönüşüm
alanındaki düzenlemelerde 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesi
uygulanmaz. Daha önce düzenleme ortaklık payı alınan gayrimenkullere ilişkin
değerlendirmelerde bu payların dikkate alınması zorunludur.
(4)
4/3/2004 tarihli ve 5104 sayılı Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi
Kanununda yer almayan hususlarda bu Kanun hükümleri uygulanır”
Bu maddede özellikle 3. fıkra
hükmü büyük önem taşımaktadır. Bu yasa tasarısı kapsamında uygulama
yapılacak yerlerde, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18’inci madde hükümlerinin
uygulanmayacağının öngörülmesidir.
Tasarının “Madde Gerekçeleri”
bölümünde bu düzenlemenin gerekçesi şöyle yazılmıştır:
“Değerleme
esaslı yöntemin uygulanacağı alanda 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci
maddesinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca, dönüşüm alanında ister
değerleme esası isterse 18 inci madde uygulaması yapılsın, daha önce alınan
düzenleme ortaklık payının dikkate alınacağı ve 18 inci madde uygulaması
yapılması durumunda bu oranın %40’a kadar tamamlanabileceği açıklanmaktadır.”
Dikkat edilirse, bu ifadenin
yapılan değişikliğin gerekçesi ile ilgili hiçbir şey söylemediği açıktır.
Bizce bu düzenlemenin, yani imar
uygulamaları sonucunda yapılması zorunlu olan mülkiyet düzenlemelerinde, adalet
ve eşitliğin sağlanabilmesi için en büyük araç olan bu maddenin
uygulanmamasının gerekçesi; yeniden şekillendirilen rantın dağıtımında çok
büyük haksızlık , adaletsizlik, kayırmacılık ve rüşvete yol açması kaçınılmaz
olan keyfilik arzusudur.
Tasarının onbirinci maddesi
ile Geçici birinci maddesi ile; Özal döneminde (1984 yılında) ruhsatsız binalar
ile gecekondulara belli koşullarla af getiren 2981 sayılı yasayı yürürlükten
kaldırılmakta, bu yasaya göre hak sahibi olan kişilere yeri, büyüklüğü,
inşaatın niteliği belli olmayan bir bağımsız bölüm verilmesi öngörülmektedir.
Madde metinleri şu şekildedir:
“MADDE
11- 2981 sayılı Kanun ile ilgili bugüne kadar ilgili idareler tarafından
sonuçlandırılamayan iş ve işlemlerin, bugün için sonuçlandırılmasında birçok
sorunla karşılaşılmakta ve 2981 sayılı Kanunun uygulanması da mümkün hale
gelememektedir. Bu nedenle 2981 sayılı Kanununa ilişkin işlemlerin bu Kanuna
göre sonuçlandırılması amacıyla, 2981 sayılı Kanun yürürlükten
kaldırılmaktadır”.
“GEÇİCİ MADDE 1- 2981 sayılı Kanuna göre gerekli yasal
müracaatları yapan ve hak sahibi olan ancak 2981 sayılı Kanunda öngörülen
işlemleri tamamlanmayan hak sahiplerine, dönüşüm alanlarında en az bir bağımsız
bölüm verilmek suretiyle işlemlerin bu Kanuna göre sonuçlandırılması hükme
bağlanmış, gerekli arsa bedellerini ödemeyenlerin projeyi uygulayacak idareye
ödemelerine ilişkin hükümler getirilmiştir”
Bu
düzenleme ile, aynı yasal haklara sahip insanlar arasında, tamamen idarenin tek
yönlü tasarrufu neticesinde, bir kısım alanlarda “Islah İmar Planlarının halen
yapmamış veya uygulamamış olmasından kaynaklanan nedenlerle eşitsizlik
yaratılmasının yolunu açacaktır.
Kimileri
bu yasa sonucunda beşer, altışar konutun sahibi olmuşken, kimileri de, elinden
alınan konutu ve arsası karşılığında nereden verileceği belli olmayan bir
bağımsız bölümle yetinmeye zorlanmaktadır. Bu düzenleme ile; Çankaya’nın en iyi
yerinde gecekondusu olan bir kişiye, Elmadağ’dan, Sincan veya Kayaş’tan 45
m2’lik bir apartman dairesi verilmesi mümkündür.
Madde
bu haliyle, dar gelirlilerin kentin iyi yerlerinden sürülmesi sonucunu
doğuracaktır.
Sonuç
olarak;
1.
“Dönüşüm
Alanları Hakkında Kanun Tasarısı”, başta Sn Cumhurbaşkanı ve CHP olmak üzere
toplumun tüm kesimlerinden büyük tepki alan ve geri çekilmek zorunda kalınan
“Kamu Yönetimi Temel Yasası”nın, sinsice bir taktikle parça parça hayata
geçirilmesi yönündeki hükümet uygulamasının en önemli parçalarından birisini
oluşturmaktadır.
2.
Tasarı
ile doğal ve tarihi alanlar, meralar ve tarım alanları ile, askeri alanlar
hariç tüm hazine arazileri ve kamuya ait gayrimenkullerin tasarrufu konusunda
merkezi idarenin yetkileri, yerel yönetimlere aktarılmakta, yerel yönetimler
merkezi idarenin yatırım ve kaynak planlamaları üzerinde, karar mercii haline
getirilerek, merkezi idarenin mahalli idareler üzerindeki vesayet yetkisi adeta
ters çevrilmektedir.
3.
Merkezi
İdareye bağlı kurum ve kuruluşların bütçe ve program yapma imkanı kalmamakta ,
bütçenin kullanım biçim ve önceliğine karar verme yetkisi Yerel Yönetim
Meclislerinin kararlarına terk edilmektedir. Bu durumun Anayasanın 126 ve 127.
maddelerine aykırı olduğu ortadadır.
4.
Yasa
ile Anayasa ve Kamulaştırma Kanununda yer alan “Kamu Yararı” kavramı, tamamıyla
özel kişi ve şirketlerin çıkarları amacıyla dahi kullanılabilir şekilde
genişletilmektedir.
5.
Bu
tasarı, yabancılara toprak satışı, yabancılara tek başlarına Gayrimenkul
Yatırım Ortaklıkları kurabilme izni, ülke gayrimenkullerinin, menkul kıymet
haline dönüştürülmek suretiyle yabancı fonların kar alanı haline getirilmesini
öngören “Mortgage” tasarısı, ile birlikte değerlendirilmek durumundadır. Tasarı
bahse konu düzenlemelerin hayata geçmesinin planlama açısından alt yapısını
oluşturmaktadır.
6.
Tasarı
gecekondulara af getiren 1984 tarihli af yasasını yürürlükten kaldırmakta,
tamamıyla İdarelerin hata veya ihmalleri sonucunda halen bu yasa ile
kendilerine verilmiş hakları kullanamamış bulunan gecekondu halkının hakları
gasp edilmekte, daha önce bu yasadan yararlanmış insanlar ile aralarında ciddi
bir eşitsizlik yaratılmaktadır. Tasarı bu kişilerin sürgününü öngörmektedir.
7.
Yasa
Tasarısına göre yasal olarak yapılaşmış alanlar dahil, tüm ülke (askeri alanlar
hariç) “Dönüşüm Alanı “ olarak tespit edilp, burada yaşayan insanlar buradan
sürgün edilebilmekte, mükleri üzerindeki tasarruf hakları ellerinden
alınabilmaktadir. Örneğin, Çankaya, Mamak, Küçükesat, Karşıyaka veya Ataköy’de
oturan kişiler bu yasa gereğince yerlerinden edilebilecek, hakları ellerinden
alınabilecektir.Anayasanın Mülkiyet hakkına ilişkin hükümleri yok
sayılmaktadır.
8.
Tasarı
kapsamında yapılacak alım, satım ve ihale işlerinin tamamı denetimsiz hale
getirilmekte, Devlet İhale Yasası kapsamı dışına çıkarılmaktadır.