“Kentsel dönüşüm” adı verilen yıkım ve rant
projelerini hepimiz duymuşuzdur. “Yıkım” deyince bunun yoksulları hedef
aldığını; “rant” deyince bunun zenginlerin cebini doldurduğunu hemen anlar ve
hissederiz. Peki henüz hepimizin kapısına dayanmayan bu saldırıların ne kadar
boyutlu ve ciddi bir düzeyde olduğunu biliyor muyuz?
Devletin ve sermayedarların ne tür oyun ve taktiklerle üzerimize geleceğini kestirebiliyor muyuz?
Devletin ve sermayedarların ne tür oyun ve taktiklerle üzerimize geleceğini kestirebiliyor muyuz?
Yıllardır parça parça İstanbul’da ve ülkenin
değişik bölgelerinde yıkım saldırıları ile karşılaşıyoruz. Yasalar
düzenleniyor, belediyelere geniş yetkiler veriliyor ve halkın barınma hakkı her
geçen gün gasbediliyor. Yeni süreç ise bunun daha ötesinde kapsamlı bir
saldırıyı içeriyor.
Önce sadece İstanbul’da 1 milyon binanın yıkılacağı haberini duyduk. Nerelerden başlanacağına dair belli bilgiler verildi, gerçekte ise onlarca yer henüz gizlendi. Sonra Başbakan’ın “çılgın projeleri” açıklandı. Talan ve rant için yıkımların yetmeyeceği düşünülmüş olacak ki İstanbul’a iki yeni şehir kurulacağı açıklandı. Sadece İstanbul’da değil; Ankara, İzmir, Eskişehir ve birçok ili kapsayan yıkım ve rant projeleri açıklandı. Peki bu saldırılar ne anlam ifade ediyor ve neyi amaçlıyor?
Önce sadece İstanbul’da 1 milyon binanın yıkılacağı haberini duyduk. Nerelerden başlanacağına dair belli bilgiler verildi, gerçekte ise onlarca yer henüz gizlendi. Sonra Başbakan’ın “çılgın projeleri” açıklandı. Talan ve rant için yıkımların yetmeyeceği düşünülmüş olacak ki İstanbul’a iki yeni şehir kurulacağı açıklandı. Sadece İstanbul’da değil; Ankara, İzmir, Eskişehir ve birçok ili kapsayan yıkım ve rant projeleri açıklandı. Peki bu saldırılar ne anlam ifade ediyor ve neyi amaçlıyor?
Gecekondular
Emekçilere Reva Görülen Yaşam Alanlarıdır
Herkes bilir ki gecekondulaşma yeni değildir
ve tarihi 1950’lere kadar gider. ‘70 ve ‘80’li yıllarda daha da yoğunluk
kazanır, ‘90’lar ve 2000’lerle birlikte ise artık uç sınırlarına ulaşır.
Ülkemiz emperyalizme bağımlı bir ekonomik yapı içerisinde montaj sanayi ve ara
mallar üretimine dayalı bir sanayi mahkûm edilmiştir. Fakat bunun
gerçekleşebilmesi için şehirlere akın eden milyonlarca işçi ve emekçinin en
masrafsız şekilde ucuz işgücü olarak konumlandırılması gerekir. İşte ülkemizde
ilk gecekondulaşmanın ve devletin buna göz yummasının ilk ve temel amacı budur.
Derme çatma yapılarda, altyapı hizmetlerinden yoksun olarak yaşayan ve üretim içerisinde
sömürülen geniş kesimler bu sayede kontrol altında tutulmak istenir. Zamanla
ise gecekondu alanları devletin kontrolü altında çeşitli mafya gruplarına
sunulur ve artan oranda rant alanlarına dönüşür. Bu süreç aynı zamanda
devrimciler önderliğinde halkın kendini ve yaşam alanlarını savunduğu da bir
mücadele dönemidir. Gecekondular ve rant alanları büyüdükçe devletten destek
alan, yöntemleri daha farklı “mafya grupları” yani holdingler, şirketler ve
TOKİ gibi kuruluşlar bu büyük karın gerçek sahibi olmaya başlarlar.
Emeğimiz,
Yaşam Alanlarımız, Doğamız Talan Ediliyor
Ve artık günümüze gelindiğinde önceleri kenar
mahalleleri oluşturan gecekondu bölgeleri, şehirlerin devasa büyümesiyle kentin
ortasında kalır ve devleti ve sermayedarları daha fazla rahatsız etmeye
başlarlar. Emekçiler buralara layık görülmez, dışarı atılır ya da çok az kısmı
büyük paralar ödeyerek zenginlerin içerisine karışma “hakkını” elde eder. Sadece
bu da değildir. Dünyada ardı arkası kesilmeyen ekonomik krizler devleti ve
ülkemizdeki sermayedarları daha da zorlar ve onları yeni arayışlar içerisine
iter. Emperyalist sermayeyi ülkeye çekebilmek için kentler, nehirler ve
dereler, orman alanları, yer altı kaynakları talana açılmaktadır. Sanayi
üretiminde kendisine belirlenen sınırları aşamayan, uluslararası alanda dev
şirketlerle rekabet edemeyen Türk sermayesi, en iyi bildiği yola başvurur: İşçi
ve emekçileri daha fazla sömürmek, halkın her türlü sosyal-kültürel yaşam
ihtiyacını büyük karlar elde ettiği bir fabrikaya dönüştürmek… Özelleştirmeler,
taşeronlaştırma, esnek çalıştırma, eğitim-sağlık-ulaşım vb. hizmetlerin
özelleştirilmesi, kıdem tazminatlarının kaldırılması ve kentsel rant projeleri
bir bütün olarak sermayenin daha fazla kar elde etmesi için gerçekleştirilen
saldırılardır. Yine bununla da sınırlı değildir. İşçi ve emekçilerin
devrimcilerle birlikte devlete ve düzene karşı mücadele ettiği merkezler
tasfiye edilmek istenir. Belki birçok yerde gecekonduların çehresi değişmiş iki
üç katlı binalara dönüşmüştür fakat buralar yoksulluğun ve yoksunluğun
merkezleri olmaktan kurtulamamıştır. Bu da demektir ki buralarda hala düzen
karşıtı devrimci mücadeleler gelişebilir ve gelişmektedir. Nasıl ki işçi
sınıfının mücadele araçları olan sendikalar zayıflatılıyor ve tamamen sermaye
ve devlet işbirlikçisi sendikalar hâkim kılınıyorsa emekçi-demokrat mahalleler
de dönüştürülmeli ve devletin tam kontrolü altına alınmalıdır. Amaçlar bunlardır
ve saldırı halkın her kesiminden işçileri, memurları, kadınları, gençleri,
yaşlıları içine alacak kadar kapsamlıdır.
Dozerlerden
Önce Yalanlar Gelir
Fakat bütün bu saldırıları bir çırpıda
gerçekleştirmek mümkün olmadığı gibi oluşabilecek muhalefet de daha baştan
dizginlenmek istenecektir. Bunun için çeşitli oyunlar ve aldatmacalar
gereklidir. Dozerlerden önce yalanlar ve demagojiler halkın üzerine
gönderilmelidir. “Deprem sorunu, konut sorunu, kentlerin güzelleşmesi, tarihi
dokunun korunması, suçun önlenmesi…” denecek ve asıl amaçlar gizlenmeye çalışılacaktır.
Farklı “imar” durumları öne çıkarılarak halkın bölünüp parçalanması
amaçlanacaktır. Gecekondular, imarlı olanlar, imarlı olmayanlar, tapusu
olanlar, tapu tahsis belgesi olmayanlar, ev sahipleri ve kiracılar ayrı ayrı
statülerde ele alınarak bir kısmına hiç para verilmeyecek bir kısmı ise
borçlandırılarak evlerine el konulacaktır. Aynı zamanda ise emekçi halkın
birlikte hareket etmesi engellenmek istenecektir. Açıklanan son mevzuata göre
yıkımlar; “kendi mülkü ama mevzuata aykırı olarak yapılan binaları, kendi mülkü dışında bir arsaya yapılan
konutları ve afet (deprem) riski altındaki yerleri” kapsayacak. Ve ayrıca
belediyelere tanınan özel ve keyfi yetkilerle daha birçok bina ya da mahalle
yıkım kapsamına alınabilecektir.
Mortgage
Denilen Sömürü Çarkı
Yıkımları hoş göstermek için konut sorununu
çözme yalanıyla adına Mortgage denilen ABD’de çökmüş bir sistemi halka
pazarlıyorlar. Kısaca “ipotekle ev sahibi olma” anlamına gelecek bu sistem bir
çözüm değil tam bir sömürü mekanizmasıdır. Bu sistem emperyalist tekellerin ve
işbirlikçilerinin ellerinde birikmiş paranın faizle çalıştırılmasına dayalıdır
ve kampanya diye duyurulan peşinat ve taksitleri halkın ödemesi mümkün
değildir. Sisteme dâhil olanlar ipotek karşılığı bankadan aldığı kredinin
birkaç taksidini ödeyemediğinde banka ipotekli eve el koymaktadır. Bu sistem
düzenlenen yasal mevzuatlarla öne çıkarılmakta ve halk evini terk etmeye ya da
borçlu yaşamaya mahkûm edilmektedir.
Önce büyük yetkilerle donatılan, isterse bir
ilçeyi bile yıkma kararı alabilen belediyeler (birçoğu gizlenen) projelerini
açıklamakta sonra ise saldırılar gelmektedir. Emekçilerin kendine yeterli küçük
arsa ve binalarına yıkım kararı alınacak, buralarda oturanların ya birçok ev
birleşerek projeye uygun büyük konut ve siteler yapması bunu yapamazsa (ki
yapamayacağı daha baştan belli) evini, arsasını satması ya da ipoteğe vererek
yeni yapılacak dairelerden satın alması dayatılacaktır. Ev ve arsalara biçilen
değerlerin dört beş misli daha pahalı olan yeni dairelerden alabilmek için
evinden olan emekçiler ömür boyu evsiz kalma ve borç tehdidi altında yaşamaya
mahkûm edilecektir. Bugün üç beş ailenin oturduğu binalar yeni yapılan tek bir
dairenin fiyatını dahi karşılamayacak ve hem ev sahipleri hem de kiracılar
evsiz bırakılacaktır. Sadece bununla da kalmayacak evsiz kalma ve borç tehdidi
altında yaşayan işçi ve emekçiler, işsiz kalma korkusuyla işyerinde de sesini
çıkaramayacak devletin, patronun her türlü sömürü ve dayatmasına boyun eğmeye
zorlanacaktır.
Devlet,
TOKİ ve Sermayedarlar El Birliği Yaptı
TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar diyor ki “Şu
anda İstanbul’da yıkmaktan daha güzel bir şey yok. İstanbul yıktıkça
güzelleşir.” Fakat İstanbul kimin için güzelleşecek? Halk için mi egemenler
için mi? Yaşadıkları şehrin ve en önemlisi yaşadıkları mahallelerin
güzelleşmesini, altyapı ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasını en çok isteyen
emekçi mahallelerinde yaşayan yoksul halktır. Çünkü bu ihtiyaçlardan en çok
yoksun bırakılanlar onlardır. Ancak evsiz bırakılma, ömür boyu borç yükü altına
girme, işsizlik, sömürü, sürgün edilme ne zamandan beri emekçi halkın yaşamını güzelleştirmektedir?
TOKİ ne zamandan beri emekçileri düşünerek projeler gerçekleştirmektedir? Açık
ki bu hiçbir zaman olmadı bu düzen içerisinde de olamayacaktır. TOKİ hükümetin
özel ve keyfi yetkilerle donatılmış ve belli bir sermaye kesimine rant sağlayan
bir devlet kuruluşudur. Kürt ulusunun haklı mücadelesini bastırmak için bugün
Türkiye’nin ve İran’ın sınır karakollarını inşa eden TOKİ aynı zamanda savaş
ekonomisini sağlayan bir kuruluştur.
Bütün bu saldırıların başını çekerken TOKİ
yalnız mıdır? Kuşkusuz ki değildir ve arkasında devlet, hükümet ve emperyalist
şirketler vardır. Yanı başında talanı birlikte gerçekleştirdikleri ve
paylaştıkları KİPTAŞ, Koç Holding, Ağaoğlu, Çalık Holding, Zorlu Holding,
Varyap, Kuzu, Taşyapı, Astaş, Doğa Gayrimenkul ve talana katılan bilumum
holding, şirket ve bankalar vardır. Sermayedarlar elbirliği yapmış hep birlikte
emeğe, yaşam alanlarına ve doğaya saldırmakta, onları talan etmektedir. Açık ki
emekçiler de yalan ve aldatmacaları boşa çıkararak elbirliği yapmaya ve
birlikte mücadele etmeye mecburdurlar.
Yıkım
Alanları Açıklanıyor ve Arkası Gelecek
Hükümetin İstanbul’da yıkım projeleri
kapsamında ilk olarak birçok ilçeye bağlı çeşitli mahalleler açıklandı.
Küçükçekmece, Zeytinburnu, Çatalca, Esenler, Eyüp, Maltepe, Güngören,
Başakşehir, Ataşehir, Gaziosmanpaşa, Kartal, Fatih ve Beyoğlu ilçelerindeki
birçok mahalle ve bunlar dışındaki kimi mahallelerin “kentsel dönüşüm”
kapsamına alındığı açıklandı. Ancak henüz açıklanmayan onlarca yıkım projesi
bulunmaktadır. Yıkılacağı söylenen 1 milyon binanın tüm İstanbul’u kapsayacağı
ve başarı kazandıkça tüm emekçi mahallelerin kapısına dayanacağı ortadadır.
Hükümet bugün bir yanda Kürt sorunu ve Ortadoğu’daki gelişmelerle uğraşırken
diğer yandan ekonomik krize çare bulmak için şehirleri ve doğayı talan etmekte,
işçi sınıfına saldırmakta; esnek çalıştırmayı hâkim kılarken kıdem
tazminatlarını talan etmeyi amaçlamaktadır. Bütün bu saldırıların birbiriyle
paralelliği ortadayken bunların hangi zaman diliminde, hangi taktik ve
oyunlarla hayata geçirilmeye çalışılacağının tam bir reçetesi yoktur. Açık olan
egemenlerin halkı bölüp parçalayarak bu saldırıları parça parça
yoğunlaştıracağı ve başarı kazandıkça daha da pervasız bir biçimde
saldıracağıdır.
Çaresiz
Değiliz, Örgütlü Mücadeleyle Kazanabiliriz
Fakat halk çaresiz değildir. Açıklanan bu
devasa saldırı projelerini boşa çıkaracak ve saldırıların olduğu her alanı
egemenlerin geri adım atacağı bir mücadele alanına dönüştürecek gücü vardır.
Bunun için örnek alacağımız büyük direniş ve zaferlerimiz de vardır. Şehitler
pahasına kazanılan 1 Mayıs Mahallesi’nin direniş tarihi emekçi mahallelerde
yaşayan halk için en güzel örneklerden biridir. Yine Gülsuyu, Okmeydanı,
Sarıyer, Nurtepe, Armutlu, Bayramtepe, Filistin Mahallesi, Gazi, Sarıgazi ve
onlarca örnek emekçi halkın dayanışmasına, devrimci ve komünistler önderliğinde
yaşam alanlarını koruduğu onlarca direnişe tanıktır. Bunun Ankara’da, İzmir’de
ve ülkemizin birçok şehrinde onlarca örneği de bulunmaktadır. Bugün yıkım
kararı alınan mahallelerde halk kendiliğinden bir biçimde örgütlenmekte ve
çareler aramaktadır. Bize düşen de tüm emekçilere, ezilenlere ve sömürülenlere
saldırıların ortak olduğunu bilerek birleşmek, dayanışmayı yükseltmek ve
örgütlenmektir. Unutmayalım ki örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!
Ağustos 2011 - 2 Eylül Kültür ve Dayanışma Derneği (1 Mayıs Mah.) Festival Bülteni